17.7 C
İstanbul
5 Ekim 2024, Cumartesi

‘Turan Abi’nin Ardından

Onur Erbaş
Onur Erbaş
Adıyla yaşar.

Oysa ki daha üç gün önce konuşmuştuk. “Ben iki abimi kaybettim Onur, ama ne mutlu ki iki kardeş buldum kendime” demişti telefonu kapatırken, ben ve eşimi kast ederek.

Fakat benim daha önce hiç abim olmamıştı, kaldı ki bir abinin kaybını yaşayayım… Söyler misiniz, insan böylesi bir durumda ne yapar?

İdraki çok güç, sanki her an arayacakmış gibi geliyor. O bana bir şey soracak, ben ona bir şey soracağım, ikimiz de birbirimize “şunu yap” demeden, öğrenmenin öğretmekten daha büyük bir edim olduğunun bilinciyle, ortaklaşa yola düşüp kafamızda kurduğumuz planın nihayetine, ferahlıkla ulaşacakmışız gibi. Beraber bir şeylere gülüp, beraber sövecekmişiz, en nihayetinde telefonu kapatırken, yine beraber olacağımızı bilerek ayrılacakmışız gibi.

Fakat son konuşmamızın ardından, o ayrılık, sadece bir ayrılık olarak kaldı. Yarattığı şoku atlatamıyorum, çünkü o kadar iyi geliyordu ki sesi, böyle bir sonuca ihtimal vermek mümkün dahi değildi. Telefonda birkaç ay sonrasının planlarını yaparken bulmuştuk yine kendimizi.

Sonuna yaklaşan Hace Bektaş belgeselimizin büyük bölümünü izlemişti; kurgusu, müzik seçimleri ve renklendirmesi üzerine konuşmuştuk. Gösterimiyle ilgili Mannheim ve Koblenz Cemevleri ile nasıl bir yol izlememiz gerektiğine dair fikir alışverişinde bulunmuştuk. Henüz kimseyle paylaşmadığım iki yeni olasılığın da müjdesini vermiştim. Hatta bir sonraki belgesel projemiz olan Pir Sultan Abdal’a bile gelmişti konu. Yol TV Haber Portalı’na ilişkin yeni tasarılarından da bahsetmişti. Ve daha bir sürü şey.

“2-3 ay zaman tanıyorum iyileşmek için kendime. Sonra hepsini yapacağız Onur” diyordu. Tanıyanlar bilir, arada bin kilometre mesafe de olsa, yaşamaya karşı duyduğu coşkuyu ses tonundan ve en derinden hissedersiniz.

Her zamanki gibi o kadar umut dolu, o kadar mutlu geliyordu ki sesi, şimdi bu sessizliği nasıl yorumlamam gerektiğini bilemiyorum.

Bir sonu yok; öğrenmenin, yardımlaşmanın, dostluğun. Onunla dostluğumuz bu bağlamda çok özeldi; ama dostu çoktu Turan Abi’nin.

Yani beni özel kılan bir şey yok; Turan Eser, birçok insanın ‘Turan Abi’si idi. Hayatına dokunup da iyileştirmediği biri olmak için, gerçekten çok kötü biri olmak gerekirdi. Öyle bile olsa kişi, bir noktada kendi kötülüğünden utanır da kırılır, eninde sonunda insanlık filizlenirdi içinde.

2014 yılında Yol TV Ankara stüdyolarında yapım amirliği yaptığım dönemde tanışmıştık Turan Abi ile. “Ötekiler” ismindeki programına hazırlanıyordu o da. Zor koşullarda ve büyük bir zaman kısıtında stüdyoyu ayağa kaldırmak için kendimi paralarken, bir yandan da laf anlatmaktan yılıp kendimi işte yok ettiğim, uykusuzluğumu kupalarca kahveyle geçiştirmeye çalıştığım, “Eyvallah” diye diye mosmor gözlerle ortada dolandığım bir an, “Ya bu çocuk ne kadar çok eyvallah diyor” diye seslenmişti arkamdan. Ben de dönüp bakmış bulunmuştum. “Ben de öyleyim” deyip elini uzatmıştı. İşte o gün el sıkışarak başlayan dostluğumuz, en değerli hikayelerimden birine dönüşmüştü. Dile kolay 10 yıl boyunca “Eyvallah” diye diye bir sürü şey yaptık beraber; çoğunu kimse fark etmedi bile. İşte Turan Eser’i “Turan Abi” yapan yegane nedenlerden biri de budur.

Yazılacak, çizilecek. Herkes hayatına dokunduğu kadarıyla, en güzel hikayelerini anlatacak onunla ilgili. Yaşayacak Turan Abi, arkasında onu iyi anacak binlerce insanın narin sözleriyle.

Arada yanlış da anılacak, kızdığı şeylerde ısrarcı olanlar çıkacak biliyorum. Bir gün gelecek, onu bir “anma nesnesi” haline getirmeye çalışanlar da olacak. Oysa soru çok basittir:

“Biz, yani geride kalanlar, bir gün birilerinin abisi, ablası olabilecek miyiz?”

Benliği sandığı hırslarını feda ederek evrenin karşısında küçülmekten çekinmeyen, öğrendiğiyle yetinmeyen, idrak için bilgi kadar duyum dünyasının gelişimine de değer veren, kısacası önce kendini imar etmeyi hedefleyip, ancak sonrasında dünyanın da ferahlıkla değişebildiğini anlayan insanlar olabilecek miyiz?

O “Yol cümleden uludur” derdi, ben ise “Yöntem-Kültür-Sistem.” Siz de adına ne derseniz deyin, önemli değil: Arkasındaki ilkeye kâni olalım, kâfi.

Çok iyi bir dostu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyorum; ama bir gün gelecek, yine görüşeceğiz, onu da biliyorum. Belki bir ağacın dalında, belki esen rüzgarda.

Yolun açık olsun abi.

26.09.2024, Londra

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK HABERLER

BİZİ TAKİP EDİN

289,629BeğenenBeğen
2,203TakipçiTakip Et
19,906TakipçiTakip Et
411AboneAbone Ol
- Reklam -

EN SON HABERLER